
Yazıyı Fatma Gül Demir’in sesinden dinlemek için videoyu çalıştırın…
Eskiden hayatta kalmak için su, yemek ve barınak lazımdı. Günümüzde ise liste biraz değişti: Telefon, bilgisayar, kahve makinesi ve tabii ki priz! Sabah gözümüzü açar açmaz ilk işimiz şarj durumunu kontrol etmek. Telefon %20’nin altına düşmüşse panik başlıyor, %1 olunca ise sanki hayatımız film şeridi gibi gözümüzün önünden geçiyor. Neyse ki enerjiye ulaşmak kolay! Ya da… herkes için öyle mi?
Çünkü bazı insanlar için enerji sadece bir konfor meselesi değil, hayat memat meselesi. Birileri için elektrikli diş fırçası bir lüks olabilir ama kollarını düzgün kullanamayan, ince motor becerileri olmayan insanlar için bir ihtiyaçtır. Böyle düşündüğümüzde, solunum cihazı, akülü tekerlekli sandalye bataryası ya da işitme cihazı bazı insanlar için hayati önem taşır.
İşin ironik tarafı, bu cihazlara ulaşmak bir yana, onları çalıştırmak bile ekstra maliyetli! Devlet bazı cihazları “lüks” sayıp ÖTV eklerken, elektrik faturaları da adeta kara delik gibi her ay cüzdanımızı yutuyor. Hayatta kalmak için priz arayan bir dünyada, bazı insanlar yaşamak için fatura hesaplamak zorunda kalıyor.
14 Ocak 2025 tarihinde yayımlanan Resmi Gazete’nin 32782 sayılı nüshasında yer alan bir düzenlemeye göre, 1 Şubat 2025’ten itibaren aylık elektrik tüketimi 1.050 TL (417 kilovatsaat) olan mesken abonelerine sağlanan fatura desteği kaldırılacak ve bu durumda fatura tutarı 2.000 TL olacak.
Yani sınırı 1 kuruş bile geçsek 2.000 TL ödemek zorunda kalacağız. Peki, elektrik modern dünyanın en temel ihtiyaçlarından biri değil midir? Bu neyin sınırı? Neyin vergisi? Hele ki engellenen veya özel gereksinimleri olan insanlar için… Yetkililer engelleri kaldıracağına, insanları daha çok üretmeye teşvik edeceğine, bu uygulamayla onların önüne yeni bir engel koyduklarının farkında mı?
Mesela kendimden örnek vereyim. Öncelikle biraz empati yapmanızı istiyorum. Benim gibi yürüme problemi olan birisi, akülü tekerlekli sandalye kullanmak zorundadır. Bir şeyler üretebilmek için bilgisayar ve internet kullanmak zorundayım, aksi halde bu yazıları bile yazamam. Cep telefonu kullanmak zorundayım, aksi halde dış dünyayla iletişim kuramam. Yani, bir şeyler üretmek için bu cihazlar benim için hayati önem taşıyor.
Ama ben gidip bu cihazları almak istediğimde, siz zaten “lüks” deyip Özel Tüketim Vergisi adı altında ekstra vergiler alıyorsunuz. Şimdi bir de bu cihazların çalışmasını sağlayacak elektriğe sınırlama koyarsanız, bu nasıl adalet? Yetkililerin işi engel koymak değil, insanların önündeki engelleri kaldırmak, onların modern bir şekilde yaşamalarını sağlamak olmalı, değil mi?
Tamam, ülkemizde yeni uygulanmaya başlayan Engelli Hakları Ulusal Eylem Planı (2023-2025) var. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından yürütülen ve sağlıktan eğitime geniş bir yelpazeyi içeren programlar mevcut. Kimi zaman yerel yönetimler, kimi zaman STK’lar da teknolojik yönde destek vermeye çalışıyor.
Ancak bence bu yapılanlar çözüm olmaktan çok uzak. Yapılması gereken çok basit: Engellenen ya da özel gereksinimli bir birey, engelli kimlik kartıyla veya raporuyla bir mağazaya gittiğinde ihtiyacı olan bilgisayarı veya cep telefonunu indirimli alabilmeli ve elektrik sınırlaması gibi uygulamalardan muaf tutulmalıdır.
Ben hep diyorum: Maalesef ülke yönetiminde engellenenlerin haklarını koruyacak bir birim yok, biz yeterince temsil edilmiyoruz. Halbuki, her şeyden bağımsız özel bir birim ya da bir bakanlık olsa, tek işi engellenen insanların önündeki engelleri kaldırmak olsa ve bu birim engellenenler tarafından yönetilse… O zaman birçok engel kendiliğinden ortadan kalkar ve bizler daha özgür, daha mutlu insanların olduğu bir ülkede yaşayabiliriz.
Yazan: Onur Ustaoğlu – Seslendiren: Fatma Gül Demir – Bolçi’nin Katkılarıyla, Bolu Olay Gündem Gazetesi Konuşan Yazılar…
Bir yanıt bırakın